TÜRKİYE’DEKİ EKONOMİK KRİZLERİN İŞSİZLİĞE ETKİSİ VE MÜLTECİ SORUNU - 2




1994 Krizi

1989 yılında sermaye hareketlerinin liberalleştirilmesi ve bankaların yurt dışından ucuz kaynakları alarak Hazineyi fonlaması ile Merkez Bankasının enflasyonla mücadele çerçevesinde TL’yi değerli tutmaya çalışma politikasının yarattığı bankaların açık pozisyonları diğeri ise 1989 yılında şok olarak verilen yüksek ücret zamlarının iç talebi körüklemesidir. Yurt dışından borç alıp Hazineyi fonlayan bankaların açık pozisyonları 73 trilyon TL ulaşmıştır. Bu duruma birde döviz kurundaki aşırı yükseliş eklenince likidite krizi patlak verince ekonomik tamamen çöküş içine girmiştir. Marmarabank, TYT Bank ve İmpeksbank bu dönemde kapanmıştır. Bu dönem işsizlik %8,4, enflasyon ise %125,5 yükselmiştir.  





2001 Krizi  

2001 yılına kadar Türkiye ekonomisi bir zincirin halkaları gibiydi. Her yıl ekonomi daha da batağa sürükleniyordu. 1998 Asya krizinde ekonomiyi çok fazla oranda etkilemişti. 2001 yılına gelindiğinde; 
  • Kamu bankaları kaynak sıkıntısı çekiyordu. 
  • Tasarruflar sıfıra yaklaşmıştı.
  • Ekonomiye güven düşmüştür. 
  • Yabancı bankalar Türk bankalarından verdikleri kredileri geri istemiştir. Türk bankaları da iç piyasadan verdikleri kredileri geri istemiştir. Durum böyle olunca para krizi çıkmıştır.  
  • Dolar kuru üç gün içinde % 35 değer kazanmıştır.  
  • İşsizlik %10,3, enflasyon %68,5 olarak gerçekleşmiştir.   

2008 Krizi  

ABD’de mortage krizi olarak başlayan ve bütün dünyaya yayılan krizdir. Küreselleşen dünya ekonomisinin 1929 krizinden sonraki en büyük krizdir.2008 yılının sonuna doğru olduğu için asıl etkileri 2009 yılında yaşanmıştır.  Lehman Brothers’ın batmasıyla başlayan krizin etkileri hala devam etmektedir. Bu krizle beraber Avrupa ülkeleri batmanın eşiğine gelmiştir.  İhracatın çoğunu Avrupa ülkeleri ile yapan Türkiye’de bu durumdan aşırı oranda etkilenmiştir. Avrupa ile ihracatı düşen Türkiye'nin cari açığı da önemli ölçüde artış göstermiştir. İşsizlik bu dönemde %14 gibi bir seviyeye yükselmiştir. Cumhuriyet tarihinde hiçbir dönemde işsizlik bu kadar yüksek bir seviyeye çıkmamıştır. Enflasyon ise %6,5 olarak gerçekleşmiştir.   




2002-2012 arasındaki büyüme oranları ile işsizlik oranlarına bakacak olursak aralarında anlamlı bir ilişki olduğunu göreceğiz. Bu dönemde GSYH büyüme oranı azalma eğiliminde iken işsizlikte tam tersi şekilde artma eğiliminde. Ama burada işsizlikle ilgili bir konuya değinmek istiyorum. Türkiye’de 2001 krizinden sonra işsizlik %10 civarında kalmıştır. Doğal işsizlik rakamı Türkiye’de %10 olmuş gibi bir durum söz konusudur. Bizim gibi emeğe ihtiyacın çok olduğu bir ülkede doğal işsizliğin %10 olması tehlikelidir. Çünkü teknoloji geliştikçe, ekonomi büyüdükçe bu rakamın yukarı doğru daha da artma olasılığı vardır.   


Suriyeli Mülteciler ve İşsizliğe Etkisi  

15 Mart 2011 Suriye’de eylemler başlamış ve tüm Suriye topraklarına yayılmıştır. Bu eylemler zamanla iç savaşa dönüşmüştür. Bu durum Irak’tan sonra Suriye'nin istikrarının bozulması Türkiye ekonomisini etkilemiştir. Bunun en temel 2 sebebi vardır.  
  1. İhracat yaptığımız bir ülke daha iç savaşa girmiştir. 
  2. Suriye içi savaşı dolaylı yolla Türkiye ekonomisinde etkilemiştir.Sonuçta sınır komşusu ülkedeki yaşayanlar Türkiye ve Avrupa’ya doğru göç hareketi başlatmıştır. 

   
Suriyeli mülteci meselesinin ilk yıllarında değil ama şu anda – Avrupa ile yapılan anlaşmalar sonrasında – Türkiye işsizliğinde etkisinin yavaş yavaş hissedileceği iyice kendini belli etmiştir.  Dünya Bankası(World Bank) araştırmalarına göre Türkiye’ye gelen her 10 göçmen neticesinde 6 Türk vatandaşı işsiz kalıyor.  Tisk verilerine göre Türkiye’de çalışma hayatına katılan Suriyeli mülteci sayısı 300.000 kişiye ulaşmış durumda. Bu 300.000 çalışan Suriyelinin büyük bölümü kayıt dışı olarak çalışıyor. Hali hazırda Türkiye’de asgari 
ücretin 1300 TL’ye çıkması nedeniyle özel sektör buna aşırı tepki göstermiştir.  

Maliyetleri artan özel sektörün maliyetlerinin düşmesi için senaryolar mevcuttur.Bunlar ; 
  1. Vergi indirimi olması 
  2. Sübvansiyon verilmesi
  3. Teknolojik ilerleme olması
  4. Kaçak işçi çalıştırılması Bu senaryoları tek tek inceleyerek ekonominin nasıl son maddeye kaydığını anlamaya çalışacağız.  

Vergi indirimi olması ve bunun kalıcı olması zor bir olasılık. Türkiye’de yatırımların büyük bir oranı devlet tarafından veya devlet destekli projeler ile yapılmakta. Devletin gelirinin çok büyük bir oranının vergi olduğunu göz önüne alırsak , vergi indirimi demek yatırımların yavaşlaması demektir. (2016 Devlet gelirinin 581 Milyar 927 Milyon TL olması öngörüldü.Bunun %84 yani 484 Milyar TL'lik kısmı vergi gelirlerinden oluşacak.)  

Sübvansiyon Verilmesi demek devlet gelirlerinin düşmesi demek. Hali hazırda Kamu bankaları ve devlet bir çok sektöre teşvik uygulamaktadır. Bu sübvansiyonların artması devlet borç stokunun artması Risk artığı taktirde Hazine borçlanabilmek için daha yüksek faiz vermek durumunda kalır. Yani kısacası devlet borç stokunun yönetilmesi daha zor bir duruma girer.   

Teknolojik ilerleme bir olacak bir durum değil. Teknolojik ilerleme olabilmesi için Ar-Ge çalışmalarına ağırlık verilmesi gerekir. Ar-Ge çalışması demek maliyet artırıcı bir unsurdur. Bu seçenekte maliyetlerin düşmesine katkıda bulunması kısa dönemde zordur.     

Kaçak işçi çalıştırılmasını neden diğer üç seçenekten daha olası olduğunu örnek ile açıklayalım.   

  
(2016) Asgari ücret ( Brüt)—1.647 TL   
      SGK Primi %15.5(işveren payı)—255,29 TL  
 +   İşveren işsizlik sigortası fonu(%2)—32,94 TL   
                                    --------------------------------------------------------------------------------------------
= İşverene toplam maliyeti—1.935,23 TL  


(2015)  Asgari ücret ( Brüt)—1.201 TL   
  SGK Primi %15.5(işveren payı)—186,23 TL  
   +  İşveren işsizlik sigortası fonu(%2)—24,03 TL   
                                     --------------------------------------------------------------------------------------------
= İşverene toplam maliyeti --- 1.411,76 TL  


İşveren maliyeti (2016) – İşveren maliyeti (2015) = 523,47 TL 


İş yerinde 10 işçi çalıştıran bir işvereni ele alalım. Kabaca bir hesap yapacak olursak     

523,47 TL x 10 = 5.234,7 TL    
5.234,7 TL x 12 = 62.816,4 TL  


10 işçi çalıştıran bir işverenin yıllık maliyeti 62.816 arttı. Bu maliyet artışını direk fiyatlarına yansıtma olanakları yok. Sonuçta serbest piyasa ekonomisi mevcut. Rakip firmalar var. Bu şirketler yükselen maliyetleri azaltmak için kaçak işçi çalıştırma yoluna gidiyor.  

Eski çalışanlarına tazminat vermeden çıkarmak için ise konkordato veya iflas ertelemeye başvuruyor. Konkordato veya iflas ertelemeye başvurusu kabul edilir ise işçilerin ücretleri ‘’ Ücret Garanti Fonundan’’ ödeniyor.    


  • İşverenin tazminat ödemeden işçilerin Ücret Garanti Fonundan bağlanması için  
1. Konkortado ilan etmesi
2. Aciz vesikası alması 
3. İflas etmesi 
4. İflas erteleme kararı aldırtması gerekir. 



Son dönemde iflas ertelemelerin rekor boyuta ulaşmış olması bu anlattıklarımın gerçekleşmeye başladığının göstergesi.  

Büyük ölçekli ve küçük ölçekli birçok firma Suriyeli mültecileri kaçak işçi olarak çalıştırmaya yönelmiş durumdalar. En son ortaya çıkan H&M olayı da bunun en net göstergesi.   

Kaçak işçilerin yol açtığı başka bir sorunda haksız rekabet. Kaçak Suriyeli çalıştıran ile çalıştırmayan firmalar arasında maliyetler açısından büyük bir fark oluşmaya başladı. Kaçak Suriyeli çalıştıran firmalar bir Suriyeli işçiye aylık ortalama 750 TL maaş verdiğini düşünüyoruz. Yani kaçak Suriyeli çalıştıran firmalar ile çalıştırmayan firmalar arasında ( 1 kişi için incelersek) maliyet farkı yaklaşık 1250 TL.  Bunu bir örnek ile açıklamaya çalışacağım. 


     A Firması  Yıllık 1000 ayakkabı üretiyor.    
Yıllık hammadde maliyeti --- 1000 TL    
        1 işçi maliyeti (asgari ücretli) – 23.220 TL    
         10 işçi maliyeti (asgari ücretli) – 232.200 TL 

   Hammadde + işçi maliyeti = 233.200 TL 

Ayakkabıyı en düşük satabileceği fiyat – 233,20 TL (233.200 / 1000 )   


    B Firması  Yıllık 1000 ayakkabı üretiyor.    
Yıllık hammadde maliyeti --- 1000 TL    
 1 işçi maliyeti (Kaçak İşçi) – 9.000 TL    
   10 işçi maliyeti (Kaçak İşçi)  – 90.000 TL 
   
Hammadde + işçi maliyeti = 91.000 TL 

Ayakkabıyı en düşük satabileceği fiyat – 91 TL (91.000  / 1000 ) 



 Böyle bir durumda B firması , A firmasından çok fazla üstün durumda. Böyle bir ekonomide A firması rekabet edemediği için ya kapanacaktır veya kaçak işçi çalıştırarak tekrar rekabet etmeye çalışacaktır. 2 durumda da işçiler işsiz kalacaktır. 

A firmasının kapanması durumunda ekonomide üretim azalacağı için büyümede azalacaktır. A firması kaçak işçi çalıştırmaya başladığı durumda ise işsizlik artacaktır. Kaçak işçiden dolayı devletin vergi gelirleri de azalacaktır, işçi gelirleri azaldığı için tüketim harcamaları azalacak, hükümet harcamaları azalacak, yatırımlar düşecek ve ekonomik büyüme azalacaktır. Yani 2 durumda da ekonomik durum kötüleşmektedir.      


Suriyeli Mültecilerin Ekonomideki Diğer Etkileri  

  • Evlere talep arttığı için kiralarda artış gözlemlenmektedir.
  • Ücret düzeylerinin aşırı düştüğü görülmektedir. 
  • Talepte artış olduğu için enflasyon yükselmektedir. Özellikle TCMB’nın düşürmeye çalıştığı gıda enflasyonu yukarı yönlü hareket etmektedir.
  • Suriyeli mültecilerin bakılması için harcanan para devlet bütçesinden çıkmaktadır. Bu durum kısaca vergi mükelleflerini etkilemektedir. 
  • Güneydoğu Anadolu da ki belediyelerin bütçesine yük binmektedir. Çünkü belediye  o ilde yaşayan insanlara göre bütçe almaktadır. Örneğin; Kilis 80.000 nüfusa sahiptir. Belediye bütçesi buna göre planlanmıştır. Ama Kilis’te 200.000 kişiye hizmet edilmesi gerekmektedir. Çünkü Kilis’te şu anda 120.000 Suriyeli yaşamaktadır.   


Türkiye’de İş Gücü Katılım Oranları Ve Mültecilerin Etkisi  

Ocak 2015 verilerine göre Türkiye’de 25 milyon +54 Bin kişi çalışmaktadır. İstihdam edilenlerin %19 tarım, %21 sanayi, %6,7 İnşaat, %52,3 hizmet sektöründe çalışmaktadır. Sanayi sektöründe çalışan 5.250.000 kişinin sadece 500.000 kişisi yüksek teknoloji çalışıyor. Ama yüksek teknoloji Türkiye’de daha yeni bir sektördür. Zamanla gelişecek ve istihdam alanı yaratacaktır. Ama sektör önemli bir tehlike ile karşı karşıyadır. Suriyeli mülteciler çalışma hayatına girmesi ileri teknolojide çalışanların işlerini tehdit etmektedir. Rybzynski teorisi ile bu olayı inceleyelim. Bir ekonomide bol bulunan üretim faktörü ya da kaynağın aniden artması halinde iki şeyin olacağını söylüyor.  
  1. Üretimde o faktör ya da kaynağın nispeten daha yoğun kullanıldığı ürünlerin üretimi artar 
  2. Üretimde onun dışındaki faktör ya da kaynakların daha yoğun kullanıldığı ürünlerin üretimi azalır. 


Düşük becerili Suriyelilerin çalışmaya başlaması durumunda olacaklara uygulanabilir türde. Teoreme göre bu nitelikte ve büyüklükteki bir göçmen iş gücü girişi , ev sahibi ülkenin ağırlıkla orta ve düşük teknolojili ürünler üretmek için düşük becerili ucuz emeğe ihtiyaç duyan sektörlerine doğrudan doping etkisi yapar. Böylece zaten düşük katma değerli ürünler üreten sektörler daha da palazlanır. Bu sebeple ileri teknoloji üreten sektörler zayıflar. (Serdar Sayan İktisat ve Toplum Dergisi 2016) 
Bunun sonucunda yüksek teknoloji sektöründe işten çıkarmalar yaşanabilir. İşsizliğin artması kaçınılmaz olur.    


İşsizlik Ve Enflasyon İlişkisi  

Suriyeli mültecilerin harcama yapması ile birlikte enflasyonda bir artış olacaktır. Asgari ücret artışı da buna eklenince enflasyonun normal şartlar altında yükselmesini bekliyorum. Ama dolar ve euro kuru , petrol fiyatları aniden düşme  yaşarsa veya maliyetlerin aşırı azalacağı bir durum yaşanırsa enflasyon aşağı yönlü olabilir.  Suriyelilerle beraber artış gösterecek enflasyon ile işsizlik arasında bir ilişki olup olmadığını inceledim. Bunun için SPSS programını kullandım .SPSS programında kolerasyon incelemesi yaptım.  

2002 ile 2015 arasındaki verileri kullanarak yaptığım analizde Pearson Correlation katsayısı ''-0,271’’ bulundu. Yani enflasyon ile işsizlik arasında anlamlı bir ilişki yok.  Enflasyonun artması işsizliğin artacağı anlamına gelmemektedir.   




Comments