Ekonomiye Farklı Bir Yönden Bakmak

tradingeconomics.com

Ekonomiler yönetilirken aslında farkında olmadan algılar yönetilir. Bir ülkeye yatırımcı çekmek aslında o ülke ekonomisinin verilerinden çok o ülkenin ekonomisinin yönetilme algısına algısına bakmak gerekir. Örneğin; Merkez Bankasının her yıl sonunda gelecek yılla ilgili beklenen enflasyonu açıklaması buna güzel bir örnektir. Beklenen enflasyonu yayınlayarak aslında Merkez Bankası algıları yönetmeye çalışır ve fiyatların ona göre belirlenerek düşmesini bekler. Ama Merkez Bankası tutarlı tahminler yapması önemlidir.Tutarsızlık fazla olduğu zaman inandırıcılığı azalır ve ondan sonraki seneler açıkladığı tahminler piyasa tarafından çok dikkate alınmaz. Merkez bankasının önceki senelerde açıkladığı enflasyon oranını tutturamaması ve tahmin edilen enflasyon ile gerçekleşen enflasyon arasındaki farkın çok olmasından dolayı merkez bankası güvenirliğini etkilemişti. Görüldüğü gibi algılar ekonomide önemli bir yerde.
Algıların önemi ile ilgili Nato dergisinde çıkan bir yazının küçük bir bölümünü yayınlıyorum.
Algı yönetimi” yabancıların tutumlarını ve tarafsız düşünme yeteneklerini etkilemek için girişilen her türlü eylemi kapsar ve kamu diplomasisi, psikolojik operasyonlar, kamu bilgilendirme, aldatma ve gizli eylem faaliyetlerinden oluşur. irak’a özgürlük operasyonu’nda bunlardan özellikle ikisi dikkat çekmiştir; yürütülen politika, amaç ve eylemlerin içeriği ve haklılığı konusunda dış dünyayı etkilemek için bilinçli olarak yürütülen çabalar (kamu diplomasisi) ile dış dünyayı etkilemek ve fikirlerini değiştirmek için yürütülen faaliyetler ve özellikle medyanın bu yönde kullanımıdır. 

kaynak: yarbay steven collins, nato dergisi, www.nato.int



En üsteki grafikte ok ile gösterdiğim yere dikkat edin. Orada büyük bir kırılma görülüyor. Bu kırılmanın aslında bir çok önemli sebebi var ama bence en önemli sebebi algı yönetimindeki terslik. 
Türkiye 2015 yılından beri çok yoğun bir seçim trafiği yaşamaktadır ve yaşamaya devam etmektedir. Seçim dönemlerinde partiler kazanmak için bir çok seçim vaadinde bulunurlar. Bu vaatlerin birçoğu hayata geçirilmez. Mesela yerli araba projesi bunlardan birine örnektir. Bu ve benzeri bir çok nedenden dolayı Türkiye'nin yurt dışı yatırımcının gözünde güvenirliği sarsılmıştır, ekonomik paketlerin içeriği de aynı şekilde üretimi teşvik edecek şekilde değil sadece kısa dönemde tüketimi canlandırmak içindir. 
Cumhurbaşkanı ve TCMB arasındaki tartışmalarda başka bir örnektir. O tartışmalarda TCMB bağımsızlığı tehlikede algısı verilmiştir ve yabancı yatırımcıların tedirgin olmasına neden olmuştur. 
Durum böyle olunca da yatırımcılar Türkiye piyasasına gelmek istememektedir. 
Yabancı yatırıma bağlı bir ekonomi olan Türkiye ekonomisi bu yüzden 2015 yılının sonundan bu yana sürekli olarak zayıflamaktadır. Bu zayıflamada grafikte görüleceği gibi çok ciddi boyuttadır. 
Siyasi istikrarsızlıktan dolayı ekonomi bir köşeye itilmiştir ve bir türlü ön plana çıkamamaktadır. İşsizlik çok ciddi boyutlara ulaşılmıştır. İstihdam için bir çok önlem alınmaktadır ama bir türlü artan işsizliğin önüne geçilememektedir. Çünkü istihdamın artması için ekonomik büyüme gelişme şarttır. Ama üretimin olmadığı, artan vergiler altında ezilen sanayinin olduğu, uygulanan yanlış siyasi sebeplerden dolayı ihracatın azaldığı bir ekonomide istihdamın artmasını beklemek ironidir. Böyle bir ekonomiye yurt dışından bakan bir yatırımcının tek düşüneceği şey Türkiye ekonomisini ekonomiden hiç anlamayan insanların yönettiği olacaktır. 
Çünkü ekonomi eğitimi almış bir kişi ekonomideki bütün enstrümanların birbiri ile bağlantılı olacağını bilir. Yani enflasyon oranı ile faizin bağlantılı olduğunu ,döviz oranları ile faizin bağlantılı olduğunu gibi. 
Doların arttığı bir ortamda faizi düşürün de piyasa rahatlasın demek sadece emlak piyasasının işine gelen bir açıklamadır. 



Son dönemlerde algı yönetimi yukarıda da bahsettiğim gibi çok yanlış bir şekilde ilerlemektedir. Bunun son dönemdeki örneklerinden biride Türkiye'deki ekonomik olayların Türkiye'den kaynaklanmadığını dünya genelinde bir kriz olduğu yönündedir. Şimdi sizlere iki grafik göstereceğim ve Türkiye'nin aslında ne kadar kötü bir dönemde olduğunu ve istikrarsızlığını göstereceğim. 


 


Yukarıdaki grafikte Amerika Birleşik Devletlerinin şirket iflas sayısının 2012 yılından beri düzenli olarak azaldığı görülmektedir. Altındaki Türkiye grafiğinde ise Türkiye'deki şirketlerin iflas sayısı görülmektedir. Görüldüğü gibi Türkiye'de şirket iflasları bir artıp bir azalmaktadır. İstikrarsızlık görülmektedir. 
Siz yatırımcı olsanız ve yatırım yapacak olsanız hangi ülkeye yatırım yaparsınız?
Günü gününe uyamayan bir ülkeye mi?, 
yoksa düzenin olduğu, kurumsal yapının sağlam olduğu bir ülkeye mi?



Ekonomide devlet yatırımlarının artmasının belli başlı kötü sonuçları vardır. Devlet yatırımları artması özel sektörü dışlayıcı bir etki yaratır. Bu sebeple devlet yatırımlarının artması özel sektör ve rekabet açısından iyi değildir. 
Kapitalizmin beşiği olan Amerika'da devlet harcamaları ile Türkiye'nin devlet harcamalarına bakalım. 

Türkiye

Amerika

Türkiye 2012 yılından beri Keynesyen ekonomi politikaları uyguladığı görülüyor. Zayıflayan tüketimi canlandırmak için ve ekonomiyi güçlü göstermek için sürekli devlet harcaması yapılarak ekonomiye parasal destek sağlanıyor ama bu durum uzadıkça özel sektör verimliliği azalıyor ve rekabet sorunu ortaya çıkıyor. Bu durumda Türkiye'nin üretimde kötü noktalarına gelmesine neden oluyor. 
Amerika'ya bakacak olursak 2010 yılından bu yana devlet harcamaları azalmış. Özel sektör rekabeti var. Bu durumda Amerika ekonomisin istihdam yaratmasına ve büyümesine katkı sağlıyor. 

İşsizlik verileri de bu tezimi destekleyen nitelikte.Türkiye işsizlik en son %12,7 oldu, Amerika'da ise bu oran %4,7. 

Algı yönetimini yönetmek için gerçekçi olmanızda şarttır. Bütün dünyanın önünde Avrupa devletleri ile kavga etmeniz ülkeye yatırımcı getirmez, yatırımcı kaçırır. Bu gibi siyasal işleri kapalı kapılar ardında sessiz sakin halletmeniz gerekirken, krizi büyütmek sadece kaybettirir. Algı yönetimi bu yüzden önemlidir. Dünyaya biz güçlü ekonomiyiz demeliyiz ( tabi gerçekçi veriler eşliğinde).
İnsanlara büyümenin artacağını söylemek yetmez, buna onları ikna etmeliyiz. Ama bunları gerçekçi bir çizgide yapmalıyız. 
Mevlanın da dediği gibi ''Ya göründüğümüz gibi olmalıyız ya da olduğumuz gibi görünmeliyiz.''  

Comments